13 Ekim 2016 Perşembe | By: YeniAy M.

Osmanlı'yı Osmanlı Yapanlar


"Tarihini bilmeyen kendini bilemez; kendini bilmeyen varlığını sürdüremez."


KÜNYE
Yazar Mehmet Akbulut
Yayıncı: Az Yayınları
Sayfa368
Baskı Yılı: 2015
TANITIM BÜLTENİ
Yazar, Osmanlı İmparatorluğu'nun, cihana bir güneş gibi saçtığı cihanşümul değerlerin kurucularından ve timsallerinden gözünüzü bir an olsun alamayacağınız latif bir anlatımla bahsediyor. Osmanlı gaza geleneğinin en müspet örneklerini verirken de Devlet-i Aliyye'nin kurucu doktrininin, 'Nizam-ı Âlem' olduğunu hakkaniyetle vurguluyor. Kitabı okurken, Osmanlı'nın tüm bu muvaffakiyetlerinin, ancak ve ancak ortak bir 'üst kimlik ve kültür' inşa etmekle mümkün olabileceğini hissediyorsunuz. Daha önce hiçbir devletin mutlak manada barış sağlayamadığı coğrafyalarda, huzurlu ve adil bir düzenin nasıl tesis edilebildiğini anlamak gözlerinizi yaşartıyor.
Sayfaların arasında soluksuz ilerlerken, kültürel değerlerimizi, 'anı yakalamak' ve 'anlamaya çalışmak' gibi iki sezgisel süreçle birleştirebildiğinizi de mutlulukla fark ediyorsunuz. Kimi büyülü dakikalarda beliren o idrak anı, saklı anlamların eflatun rüyalarıyla bir araya geliyor. O zaman cesaret ama nezaketle yaklaşılan bir sırrın eşiğinde hissediyorsunuz kendinizi. Sert rüzgârlarda kıvrılıp bükülen bir duman gibi anlık ve huzursuz bir sezişle irkiliyorsunuz. İşte o zaman, akıl yüklü satırların arasından beliren mazinin son ışıklarını doya doya izlemeye başlıyor ve baktığınız derin ufkun ardında bir yerlerde büyülenip kalıyorsunuz.
-Okay Tiryakioğlu-
Kitap, üç bölümden oluşuyor; kişiler, olaylar ve mekanlar. Neden bilmem ama üçüncü bölümü diğer iki bölümden daha çok sevdim. Belki de kişiler ve olayları daha önce defalarca okuduğum için olabilir. Beni takip eden bilir ki tarihe karşı bir düşkünlüğüm vardır. Fakat aynı düşkünlüğü tarihi mekanlara karşı göstermediğimi fark etmedim desem yalan olur. Aslında müzeleri gezmeyi falan çok severim de onlara öylece bakıp geçmekten öteye gitmemiştim. Yanlarına yazılan küçük bilgileri okusam da aklımda çok kalıcı yer edinmiyorlar ve kabul edelim ki yetersiz de. Böyle yerleri işi bilen biriyle gezmek ve onun ağzından hikayelerini dinlemek lazım. İşte, bu kitap da bir nevi bize ballandıra ballandıra 'o hikayeleri' anlatıyor.

Kitabı elime ilk aldığımda çok sıradan geldi. "Birkaç kitap oku, sonra gel toparla yaz. Ben de yapayım madem." dedim. Okumaya devam ettikçe tam da öyle olmadığını gördüm. Yani bu kitabı bu şekilde tanımlamak pek doğru gelmiyor. Okudukça bilmediğim noktaları öğrendim; gördüm ve keşfettim. Elbette bilmediklerim kadar bildiklerim de vardı ama yazar, öyle güzel bir dil ile tüm bunları anlatmış ki sanki karşımıza geçmiş, Eski Türklerdeki 'hikayeciler' gibi; o beceriyle bize tek tek anlatıyor ve anlatırken de öz eleştirimizi yapmayı ihmal etmiyor.

Kitap, Osmanlı Deryasında küçücük bir damla elbette ama bence içilmesi gereken bir damla. Öyle ki bu damla size bu deryadan daha fazla içme isteği uyandırabilir. Ders kitaplarının o ağır, boğucu anlatımından uzak bir anlatım tarzı seçmiş olması da zaten en büyük artısı. Tarih derslerinin her daim 'hikayeci' gözünden anlatılması gerektiğini düşünmüşümdür. Öğrenciyi, resmi tarihin soğuk cümlelerinden kurtarması gerekir ki kişi, tarihi sevsin ve fazlasını istesin. Tabiri caiz ise ne soğuk en sıcak değil; ılık su içitmek gerekir öğrencilere. Aksi halde ya hasta olurlar ya da içtikleri sudan iğrenirler.

Kitabın olumsuz kısmı; bazı bilgilerin, basma kalıp ders kitaplarından hafızada yer edinmiş gibi durması ve bir iki yanlış sayılabilecek bilgi içermesi.

Örneğin; "Mimar Sinan'ın köken olarak devşirme olduğu söylense de Türk olabileceği de söyleniyor." demiş. Bu kitabı ben yazsam, bunu söyleyen biri varsa da yazmam zira gerçek bir bilgi olmadığı aşikar. Sebep? Çünkü zaten Mimar Sinan'ın Enderundan çıkma olduğu, yeniçeri olduğu ve oradan Has Mimarlığa geçtiği biliniyor ve bu kitapta da işleniyor. Enderun, bir döneme kadar sadece devşirme çocukların eğitildiği bir okul olduğu için Mimar Sinan'ın Türk olma olasılığı bulunmamaktadır. Hatta bazı tarihçiler, doğum yerine bakarak, Ermeni kökenli olabileceğini söylemiştir. Eh, bizim için önemli olan etnik köken değildir; verdiği hizmet ve kalbinde yaşattığı Allah aşkıdır. Bilmeyenler için de bir bilgi ekleyeyim; maalesef Mimar Sinan'ın kafa tası şu an kayıptır. Sebep? Cumhuriyetin ilk yıllarında "Sinan, Türk mü değil mi?" tartışması yapılmış ve bildiğiniz kafatasçı bir zihniyetle mezarı açılıp kafa tasını ölçmek ve Türk kafasına uyup uymadığını öğrenmek istemişlerdir. Kavimcilik yapmak, cahiliye döneminden kalma bir alışkanlıktır. Bir kişinin genetik olarak Türk olmasının hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bu bir üstünlük vesilesi değildir. Allah için üstünlük TAKVA ile olur. Unutmayın ki İBLİS de cin ırkının en alim ve üstün mertebesinde olan bir kişiydi. Hatta rivayet odur ki meleklere öğretmenlik yapacak konuma getirilmişti. Fakat kibir ile ırkçılık yapmış ve Allah, onu kovmuştur. İblisin hatasına düşmeyin.

Diğer yanlış sayılabilecek bilgi de DÜNDAR BEYİN, Osman Gazi tarafından öldürülmesi. Hatta onun tekfurlarla (prenslikler) iş yapması... Tarihçilerin çoğu böyle bir olayın olmadığı konusunda hemfikirdir, hatta bu kitabında başında da buna değinmiş yazar ama sonra 'Kardeş Katli Meselesi' bölümünde böyle bir bilgi vermiş.

Neyse. Toparlar isek tarihe ilgi duyanların okumasını tavsiye ettiğim bir kitap. Ben beğendim. :)


     (Soluk renkli fiyat, etiket fiyatıdır. Üstündeki ise internet fiyatıdır.)