22 Ocak 2024 Pazartesi | By: YeniAy M.

Türk Memlüklerin Faziletleri

 


KÜNYE

Yazar: Ebu Muhammed el-Makdisi

Yayınevi: Yeditepe Yayınları

Yayın Yılı: 2019

Sayfa Sayısı: 96

TANITIM BÜLTENİNDEN

Türklerin meziyetleri hakkındaki eserlerden biri olan bu kitap Mısır memlükleri zamanında, Fatih devrinde yaşayan Muhibbeddin Ebu Hamid el- Makdisî (el-Kudsî) tarafından Hicri 881/ Miladi 1476 yılında yazılmıştır.

 

Yazar bu kitabında Mısır’da kurulan İslam devleti tarihinden kısaca bahsettikten sonra, ikinci kısmında Mısır’a getirilip memlük askeri yetiştirilen Türklerin meziyetlerinden bahseder. Onların kahramanlıklarını, Mısır toplumu içindeki ülke müdafaasındaki yerlerinden bahseder.
Öyle anlaşılıyor ki, bu devirde Mısır’da hüküm süren Kıpçak, Çerkes memlükleri Mısır’ın gerçek sahipleriydi. Mısır halkı sadece kendi işleriyle ilgilenip, barış ve sükûnet içinde yaşıyordu. Yazar bu arada Memluk Türklerin ahlaklarının, karakterlerinin yüksekliğinden, halk arasında sözlerinin geçerliliğinden, yaşadıkları lüks hayattan, Türklerin güzelliklerinden, bilhassa kadınların güzelliğinden, memlük düzeninin son zamanlarda bozulduğundan, memlüklerin şımardığından bahseder. Türklerle ilgili çalışmalarının son halkası olan bu kitabın okuyucular tarafından ilgiyle karşılanacağını umarız.


#TürkMemlüklerinFaziletleri isimli kitap, #Cahiz’in #TürklerinFaziletleri kitabına benziyor(aynı yayınevinden çıktı). Temel amaç zaten aynı, Türklerin sahip oldukları faziletleri anlatmak. Cahiz’in kitabı 800’lü yıllardan başlarken #muhibbeddinebuhamitmakdisi de Memlük Devleti dönemini Kıpçak Türklerini konu alıyor.

Kitabın ilk kısmı Mısır’da hüküm sürmüş hükümdarlar/devletleri ve kaba tarihi özetini yaparken ikinci kısımda asıl konumuza geliyoruz. Yazar, bir gece tefekkür edip; Allah’ın Türklere İslamı bahşedip bu topraklara getirmesinin hikmetini sorgulamış ve bu küçük kitabı yazmış. Kendisi de bir Arap olmasına rağmen biraz kendi halkının sosyokültürel durumunu eleştirmiş. Genel olarak beğendiğim bir kitap, ilgilinizi çekerse tavsiye ederim, zaten ince bir kitap, bir günde biter.

“Bil ki Allah, kullarına sayısız büyük nimetler bahşetti. Sadece O’nun insana verdiği İslam ile Mısır’a Türklerin getirilmesi nimet olarak bize yeter.”

“Onların özelliklerinden biri, kendilerinden olanlara veya KENDİLERİNE SIĞINANLARA aşırı bağlılıklarıdır.”

“Onların özelliklerinden biri çoğunda az görülen hasettir.”

“Onların üstün vasıflarından biri aralarında Allah’tan çok korkanların çıkmasıdır…”

“Onların meziyetlerinden biri cesaretleri, kalplerinin kuvvetli olması dolayısıyla ölümle karşılaşınca korkmamalarıdır.”



 

Alacakaranlık Serisi "Gece Yarısı Güneşi"

 


KÜNYE

Yazar: Stephenie Meyer

Yayınevi: Epsilon Yayınları

Yayın Yılı: 2020

Sayfa Sayısı: 712

TANITIM BÜLTENİNDEN

“Ve aslan, kuzuya âşık olur.”
Bu unutulmaz aşkı, bu kez aslanın ağzından dinlemeye 
hazır mısınız?
 
Milyonları peşinden sürükleyen Alacakaranlık’ın unutulmaz âşıkları Bella ve Edward, serinin yayımlanan son kitabından on iki yıl sonra, başladıkları yere geri dönüyor. Hikâyelerini anlatmak bu kez Edward’a düşünce, en karanlık ve heyecan verici detaylar arasına dalmak da kaçınılmaz oluyor. 
Sahi, herkesin aklını okuyabilen bir vampirin zihnine 
süzülmeyi kim istemez ki? 


#TwilightSaga serisinin #BellaSwan bakış açısıyla anlatıldığını bilirsiniz. Yazar #StephenMayer bu sefer ilk kitabı #Edward gözüyle anlatıyor. Ben genelde karşı tarafın beyninin içinde olanları da merak ederim, okumak ilgimi çeker.

Yazarımız da en ince ayrıntısına kadar Edward’ın kafasındaki düşünceleri ve hislerini bizimle paylaşmış, bir eksik gedik yok yahut tatminsiz kalacağınız bir nokta da yok. Zaten kitap oldukça kalın olduğu için bu çok mümkün değil. 🙂

Hikayeyi (okuyanlar) genel olarak bildiğimiz için çok ek bir durum var diyemem, sadece Edward yok iken Bella’nın yaşadıkların görmek yerine Edward’ın o sırada ne yaptığını ayrıntısı ile okuyoruz. Aslında seriyi yeniden okuma hissim doğmuştu okurken lakin Edd’in sürekli olarak “uzak durmalıyım, birlikte olmamalıyız,” yaklaşımı biraz sıkıyor. Açıkça ilan ediyorum ki Alice ve Jasper çifti, başrolden daha çok ilgimi çekiyor, en sevdiğim karakter Jasper. Yazarımız onların hikayesini de yazsa ne güzel olurdu. 😅

Ben kitaptan memnun kaldım, seriyi okudu ve sevdi iseniz okumanızı tavsiye ederim.



Arzu ile Kamber

 




KÜNYE

Yazar: Anonim

Yayınevi: Ren Kitap

Yayın Yılı: 2022

Sayfa Sayısı: 88

TANITIM BÜLTENİNDEN


“Gönül yarası öyle kılıçla kesilen yaralara benzemiyordu. Acısı daha fazlaydı. Kılıç yarası iyileşiyor ancak aşk yarası iyileşmiyordu.”
 
Dilden dile dolaşan aşk hikâyelerinden biri olan Arzu ile Kamber birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin hüzün dolu aşklarını anlatmaktadır. Arzu ile Kamber oldukça acıklı bir aşk hikâyesidir. Eser birçok açıdan Fuzuli mesnevisi olan Leyla ile Mecnun’a benzemektedir. ‘Hak âşığı’ olarak bilinen Kamber, saz çalıp şiir söylemeye başlar ve dağlara düşer. Arzu ile Kamber okurlara bir solukta okunacak ve gönüllerde iz bırakacak güzellikte bir hikâye sunacak.  

Bu sefer yorum olarak #RenKitap imzalı bir #şarkklasiği olan #ArzuİleKamber var. Leyla ile Mecnun hikayesinin aksine Anadolu’da günümüzde çok bilinmese de eski bir halk hikayesi/masalı olarak karşımıza çıkan bir #aşk öyküsü bu.

Kamber, babası ve anası ile beraber Hac için yola çıkar ve haydutların saldırısına uğrayarak öldürülürler, sadece Kamber ve hizmetçisi hayatta kalır; onları da Çavuş lakaplı bir adam bulur ve çocuğu evlat edinir. Bir süre sonra adamın da bir kızı olur ve bu ikisi kardeş gibi büyürler. Zaman içinde kardeş olmadıklarını öğrenirler ve Arzu, oğlana aşık olur ve aşkına karşılık vermesi için sürekli oğlanı darlar hatta öğretmenleri de resmen çöpçatanlık yaparak kızın bileziğine tılsım yapar, üstüne güzel tavsiyeler verir. Sonuçta oğlan da kıza aşık olur ve başlarlar aşk acısı çekmeye çünkü kızın anası(oğlanın da analığı oluyor) izin vermez ve etrafa ne deriz, diyerek hep engel olur hatta sonunda zorla kızı evlendirir. Bunun üstüne Kamber, kendini dağlara taşlara vurur. Çok geçmeden kızın kocası ölünce iki aşık tekrar bir araya gelir ve kavuşur ama orada can verir, ilahi aşka ulaşır.

Açıkçası bence bu aşk hikayesini önemsizleştiren kısım Kamber’in aşkının, kızın bileziğine yapılan tılsımla ateşlenmesi. Yani resmen büyü yaptılar oğlana. :D Bilmiyorum, genel olarak güzel bir halk hikayesi deniyor ama bu tür ayrıntılar pek de güzel eylemiyor bunu. Bu kısımları geçersek #şiir sevenler için oldukça zengin bir kitap. Hintlilerin müzikal filmlerine benzer şekilde burada da sürekli birbirleriyle şiir atışması yapıyorlar. Ben pek şiir sevmediğim için kitabın çok hakkını veremediğimi itiraf etmem gerekiyor ama dönemin algısı, cümle kurumu, deyimleri gibi şeyleri görmek adına hoştu. Aslında çok da yabancılık çekmeyeceksiniz, aradan geçen bunca yıldan sonra çok bir şey değişmemiş. 😝

Genel olarak ilgililerine tavsiye edeceğim bir #kitap, zaten ince bir şey. İlla bu yayınevinden almanız gerekmez, birkaç farklı yayınevinde daha basımı var. Anonim bir halk öyküsü olduğu için telife girmiyor, isteyen basabiliyor.






Çatışan Kültürler

 


KÜNYE

Yazar: Bernard Lewis

Yayınevi: Profil Kitap

Yayın Yılı: 2021

Sayfa Sayısı: 96

TANITIM BÜLTENİNDEN

“Günümüzde başka kültürlerin incelenmesini değerli ve önemli kılan birinci neden, onları kendi yaşam koşullarında tanımaksa, ikinci neden de kendi kültürümüzü daha derin ve daha gerçekçi bir biçimde anlamanın yolunun öteki kültürleri incelemekten geçmesidir.”
 
Bernard Lewis tarihçilerin, özellikle de İslam tarihçilerinin “duayen”lerinden biridir. Lewis Müslüman, Hristiyan ve Yahudi kültürlerinin, tarihin belli bir anındaki çatışmasını ele alıyor. İber Yarımadası’ndaki İslam egemenliğinin sona erdiği, Yahudilerin bu topraklardan çıkarıldığı, Amerika’nın keşfedildiği yıl: 1492.
 
Yazar bu zirve yılda yaşanan ve çığır açan bu üç sürecin birbiriyle ilişkisini, etkileşimlerini ve sonuçlarını tarihsel bir çerçevede zarafet ve bilgelikle inceliyor. Avrupa’yı merkeze alan tarih anlayışını eleştirirken bu kıtanın dünya uygarlığına yaptığı katkıları da görmezden gelmiyor; dogmatizmden uzak, çözümlemeci bilimsel anlayışı ve etkileyici üslubuyla bize bir dönemin çarpıcı bir tablosunu çiziyor.


Tarih okuyucuları bilirler, #BernardLewis ünlü bir İslam tarihçisidir. Elimdeki kitap, yıllar evvel 1993’de verilen bir konferansta konuşulanlara dayanmaktadır, belki de bu sebeple oldukça ince bir #kitap.

Genel olarak Bernard Lewis, İslam ve Hristiyan kültür/tarihini kıyaslıyor ve iki tarafın birbiri ile olan ilişkilerini; iniş çıkışlarını ve birbirine bakışı ile ilgili genel bir özet bilgi veriyor. Şüphesiz yazar, kendi batı algısı ile yorumlamakla beraber kendisi, diğerleriyle kıyaslandığında, bildiğim en tarafsız sayılacak oryantalistlerden biridir.

İki taraf için de makul eleştiriler ve yaklaşımlar yaptığını düşünüyorum. Ayrıca Batının Yahudilere olan yaklaşımlarına ve zamanında onların Müslüman casusu gibi algılanmasından bahsetmekte, bunu ilginç buldum. Ayrıca orta çağdan kalma, daha önce okuduğum, bir efsaneye tekrar değinmiş; Batılılar, doğuda efsanevi bir Hristiyan kraldan bahsedilir, Haçlılar bu kralı bulup birlikte Müslümanlara karşı mücadele etmek istemektedirler. Yıllar evvel okuyup da bir daha denk gelmeyince, yanlış bir aktarım mıydı acaba diye düşünürdüm zaman zaman ama burada da görmek, bilgiyi onaylamış oldu.

Kitap, ayrıca (bence) Avrupa’nın eski dönemlerden beri kendini nasıl gördüğünü çok güzel açıklıyor.

“Aralarında Aristoteles’in de olduğu bazı Antikçağ Fislozofları bir adım daha ileri giderek, Avrupa’yı özgürlük, bağımsızlık ve hukuk düzeniyle, komşularını ise keyfi tiranlık ve kölece boyun eğmeyle özleştirdiler. Bu görüş Avrupa Birliğinin konseylerinde zaman zaman hala dile getirilmektedir.”

Gördüğünü gibi aslında 100 yıldır yapılan propaganda ile doğu toplumlarda, Batının kendini ve bizi nasıl gördüğüne dair ağır bir algı operasyonuna maruz kaldık ve hala tamamen kurtulamadık, inşallah tez zamanda mankurt kafalardan kurtuluruz.



Açlık Oyunları "Kuşların ve Yılanların Şarkısı"

 



KÜNYE

Yazar: Suzanne Collins

Yayınevi: Dex Kitap

Yayın Yılı: 2020

Sayfa Sayısı: 646

TANITIM BÜLTENİNDEN

Onuncu Açlık Oyunları’nı başlatacak hasat gününün sabahı. Başkent’te, on sekiz yaşındaki Coriolanus Snow akıl hocası olarak katılacağı Oyunlar’a hazırlanıyor. Başarılı olmak istiyor ve bunun için tek bir şansı var. Bir zamanların görkemli Snow ailesi zor zamanlardan geçiyor ve ailenin kaderi, Coriolanus’un cazibesiyle, zekâsıyla, hamleleriyle diğer akıl hocalarını gölgede bırakıp haracını Oyunlar’ın galibi yapmasına bağlı.




Aslında başka bir kitap okuyordum ama bir anda buna geçtim. 😜 Yıllardır okumayı beklediğim bir #roman bu. #HungerGames serisine hepiniz aşinasınızdır, bu kitap Başkan Snow’un gençlik döneminde Açlık Oyunlarının 10. yılında geçiyor ve başrol elbette Snow’un kendisi. #Spoiler Snow ailesi savaş öncesi köklü ve zengin bir aile iken sonrasında fakirleşmiştir ve genç Snow ve ailesi bunu gizlemek için elinden geleni yapar. Daha lisede Başkan olmayı hedefine koyan Snow; son sınıfa geldiğinde 10. Açlık Oyunlarında yeni bir uygulama ile haraçlara atanan Akıl Hocalarından biri olunca bildiğimiz Oyunların geleceği de şekillenmeye başlar. İroniktir ki Snow’un haracı 12. Mıntıkadan Lucy isminde müzisyen bir kızdır ve zamanla bu kıza karşı romantik hisler de besleyecektir. Oyunların ilk halleri gladyatör dövüşlerini anımsatır cinstendir, Snow’un deneyimledikleriyle ileride oyunları daha insani hale getirdiğini söyleyebiliriz (ne kadar insani olabilirse artık!)

Snow’un daha vicdanlı ve insani olduğu bir dönemi okuyoruz ama içten içe gelecekteki Snow’un orada olduğunu gösteren düşünceleri görebiliyorsunuz. Bol bol Alaycı Kuş/ Katniss göndermeleri de var ki ana seride gördüğümüz bazı olay/hikayelerin köklerini de bu kitapta göreceksiniz. Yazar burada da bir ironi yapmış, ünlü idam edilen adam şarkısı, temelde Snow ve Lucy'nin şarkısıymış... tabi Snow azıcık bunu (bana göre biraz zorlama şekilde) kendilerine yorumladı. Tigris gibi karakterlerin kökenlerini de okuyacaksınız, Gül takıntısının da kökenleri burada… Kısacası okuyun bence, filmi de geldi geçti. 😉

Genel olarak başarılı, güzel bir kitap. Tabi zayıf olduğunu düşündüğüm kısımlar da var ve göze batan dil bilgisi hataları da.. Devamının yazılmasını isterim, Snow’un Başkan olma süreci de ilgi çekici olsa gerek. Kötü bir adamın doğuşu da kahramanların doğuşu kadar ilgi çekici bir hikayedir.






Türkiye Selçukluları Kültür Hayatı (Menakıbü'l-Arifîn'in Değerlendirilmesi)

 


KÜNYE

Yazar: Aydın Taneri

Yayınevi: Türk Tarih Kurumu

Yayın Yılı: 2021

Sayfa Sayısı: 79


Bu sefer #Türkiye #Selçuklu kültür hayatıyla karşınızdayım. Esasen eser 70’li yıllar gibi çok eski dönemlerde ve sadece dönemin şahıslarından Eflaki’nin eserinin baz alınmasıyla yazılmıştır. Kendisi ayrıca Mevlevi tarikatının bir müridi. Bu sebeple eserinde bu yönünü öne çıkartarak mübalağa vb. şekilde bazı şeyleri kaleme almıştır ve ayrıca bana göre tek bir kişinin yazdıkları ile sınırlanarak o dönemin kültürel hayatının tamamen sağlıklı şekilde yansıtılmış olunabileceğinden de şüpheliyim, tabi Eflaki olmayan bir adedi ekleyeceğini düşünmüyorum ama yazar, tek bir şeyi genelleme yapmış olabilir, sağlamasını yapmak için aynı konuda başka eserler okumak gerekir ama genel olarak özet niteliği taşıyan oldukla hoş ve ilgi çekici bilgiler verilmiş.

Misal bugün çoğu kişinin bildiği #tirit yemeğinin en azından ortalama 1000 senelik olduğunu ve 13 y.y’da oldukça ünlü olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber bugün yaşattığımız birçok adet ve anlayış o dönemlerde birebir uygulanmaktadır: altın takmak, çeyiz/başlık parası, çeşitli sebeplerle para saçmak, matemde sofra kurmak gibi…

Bununla beraber tıp, çağdaşlarına (Batı bilhassa) göre oldukça ileri ve isabetlidir(bence). Bununla beraber tarikatların da psikoterapi yöntemi ile insanları tedavi ettiği örnekler vardır, bilhassa psikolojik kaynaklı hastalıklar karşısında ki halk ağzıyla hastalık hastası tipler her çağda bol bol mevcut. Elbette eski inançtan kalma yaklaşımlar da var; her hastalığın bir cini olduğu düşünülürmüş ve hastalık, günah işlediğinde zayıfladığından; cinin kişiyi ele geçirmesini kolaylaştırırmış, bu sebeple her hastalık bir yerde bir günah/hata işlemenin sonucu olarak algılanma eğiliminde görülüyor gibi… Diğer yandan eğlenceye düşkün görünüyorlar, en azından çağdaşı olan Türkler ile karşılaştırıldığında eleştiriye maruz kalacak kadar… Sultan Baybars’ın Anadolu’yu ziyaret ettiğinde bu eğlence algısı yüzünden onları eleştirdiği bir bilgi paylaşımı mevcut. Yine de bu belki onun kişisel görüşüne göre de olabilir tabi… başta dediğim gibi tek bir şeyden yola çıkarak bu tür genelleme yorumları sağlıklı değil kitapta, yine de dikkate değer bilgiler. #Tarih #TürkTarihi #TürkTarihKurumu #Türk



11 Temmuz 2023 Salı | By: YeniAy M.

Türklerin İslamı Kabulü


KÜNYE

Yazar: Osman Karatay

Yayınevi: Kripto Yayınları

Yayın Yılı: 2022

Sayfa Sayısı: 224

TANITIM BÜLTENİNDEN

Türklerin İslam'ı kabulü tarihteki en önemli olaylardan biridir. En az İslam'ın ortaya çıkışı kadar önemli ve etkilidir. Daha önce Araplar ve bağlılarının dini olan İslam, Türklerle birlikte evrensellik kazanmıştır. Fakat bu önemli konuya tarihçice yaklaşımı fazla bulamıyoruz. Duygu ve yargılar daima önde duruyor. Mevcut eserlerde İslamlaşma sürecinin ayrıntılı hikayesi anlatılsa da, tahlili pek yapılmamıştır. Bu kitap belki herkesi kızdıracaktır ama herkesin de onaylayacağı gerçekleri dile getiriyor.

 

Prof. Dr. Osman Karatay daha önce "İran ile Turan" ve "Türklerin Kökeni" adlı kitaplarıyla eski Avrasya'nın etnik yapısını hallaç etti ve "Bey ile Büyücü" adlı eseriyle İslam öncesi toplumun inanç dünyasını ayrıntıyla inceledi. "Hazarlar" ve "İlk Oğuzlar" adlı kitapları ise İslam'ın ortaya çıktığı günlerdeki en önemli iki Türk topluluğunun ayrıntılı tarihlerini içeriyor. Bu kitap işte bu temeller üzerine kurulmuştur ve Türklerin İslamlaşma sürecinin tahlilini içermektedir.


 #KİTAPYORUM Bu sefer karşınızda başka bir #tarih kitabıylayım. #OsmanKaratay’ın kaleminden #TürklerinİslamıKabulu genel olarak beğendiğim bir #kitap oldu. Bu tür kitaplarda genelde insanlar Müslüman oldular çünkü çok uyumlu idi vs. şeklinde bir anlatım tarzı bekliyorlar ama Osman hoca hem kanıksanan bilgilerin aksine bir resim çiziyor hem de başka türlü bir yaklaşım sergiliyor.


1. Tez: #Türkler kılıç zoru ile mi yoksa kendi seçimi ile mi Müslüman olduğu sorusuna genel olarak “Türkler Müslüman olduğunda kılıç Türklerin elindeydi, hakim olan da kendileriydi.” diyerek bunun nasıl olduğunu çağ çağ yaşanan gelişmeleri anlatarak açıklıyor.


2. Tez ise Müslüman oldular çünkü birebir uyuyordu inançları kısmını reddetmesi. Hocaya göre aynı/benzer inanç sahibi olmak din değiştirmeyi hızlandırmaz(çünkü kendisinde de aynısı/benzeri vardır) ama uyum sağlamayı kolaylaştırır diyerek Türklerin, İslamlaşma sürecinin tarihsel olayları anlatarak açıklamaya çalışmış.


Kitapta katılmadığım noktalar da vardı elbette ama öne sürülen bilgiler mantıklı geldi, tartışmaya ve geliştirmeye müsaitler. Bununla beraber "neden müslüman oldu" sorusuna yaklaşımı muhtemelen eksik olan kısımlar var veya bazı kısımların etkisini küçümsemiş hoca. Misal zaman içerisinde bölgeye giden sahabelerin attığı tohumların zaman içinde yeşermiş olması düşüncesine çok önem vermemiş gibi geliyor(tamam, tek başına bir etken olamaz yayılan zamanı düşünürsek ama etkisiz elaman da değil. Hiçbir şey tek bir sebeple meydana gelmez, birden fazla sebeplerin bir araya gelmesiyle uygun ortamda doğmasıyla oluşur). Konuya ilginiz varsa tavsiye ederim, ben kitabı beğendim. Daha önce yaklaşılmamış bir bakış açısı sunuyor ve bazı kalıpları yıkıyor diye düşünmekteyim.



Hocanın daha önce okuduğum diğer iki kitabına da bir göz atın.

Türklerin Kökeni

Bey ile Büyücü

M.Ö. 1177 Medeniyetin Çöktüğü Yıl

 




KÜNYE

Yazar: Eric H. Cline

Yayınevi: Bilge Yayınları

Yayın Yılı: 2023

Sayfa Sayısı: 288

TANITIM BÜLTENİNDEN

M.Ö. 12. yüzyılda, Doğu Akdeniz’i çevreleyen topraklarda hüküm süren uygarlıklar büyüyor, gelişiyor, savaşıyor ve tarihte izlerini bırakıyordu. Geç Tunç Çağı’nın bu büyük devletleri, tıpkı üç bin yıl sonra yerlerini alacak olan ülkeler gibi birbirleriyle iletişim kuruyor, ticaret yapıyor ve diplomatik ilişkiler sürdürmeye çabalıyordu: Hitit kralları Girit malı giyecekler giyiyor, Minoslu ustaların eserleri Mısır’daki sarayları süslüyor, krallar ve firavunlar siyasi nedenlerle komşu ülkelerin prensesleriyle evleniyordu.


Fakat tüm bu güçlü devletler, M.Ö. 1177 yılından itibaren domino taşları gibi yıkıldı. Mikenler, Hititler, Kenanlılar, Asurlular, Minoslular, hatta Mısırlılar tarihe gömüldü. Tarihçilere göre, bu uygarlıkların, yazının, teknolojinin ve mimarinin sonunu getiren, “Deniz Kavimleri” diye adlandırılan esrarengiz toplulukların saldırılarıydı. Ancak Deniz Kavimleri, bu kadar büyük bir çöküşe tek başına neden olmuş olamazdı. Gerçekte ne yaşandı?


Arkeolojik buluntuları, yazıtları ve mektupları kullanarak dönemi okurun gözünde ilgi çekici bir şekilde canlandıran Eric H. Cline, birbiriyle bağlantılı çok sayıda unsurun nasıl bu devletlerin sonunu getirdiğini anlatıyor. Cline, doğal afetler ve iklim değişikliği kadar, istilalar, savaş ve karşılıklı bağımlılık gibi insan eliyle gerçekleşen şartların da bu sona katkıda bulunduğunu ortaya koyarak, Geç Tunç Çağı’nın büyük devletlerinin yükselişi ve düşüşü ile ilgili canlı, renkli ve düşündürücü bir analiz sunuyor.


Hititler kitabını okuduktan sonra okumaya karar verdiğim tarihi araştırma buydu. Arkasını okuduğumda Deniz Kavimleri üstüne kurulu, gizemlerin, tamamen olmasan bile kısmen, aydınlatıldığı bir çalışma diye düşünmüştüm.


Peşinen söyleyim, kesinlikle öyle değil! Kitap, Tunç ve Geç Tun Çağı'nda varlığını sürdüren Antik Mısır'dan tutun Hititlere kadar tüm mevcut kadim krallıkları konu alan bir eser. Temel amaç ise Geç Tunç Çağında bir anda çöken bu medeniyetlerin çökme sebeplerini araştırıp bulmak. Bu açıdan hayal kırıklığı oldu, yani Deniz Kavimleri üstüne kurulu olmaması ama onlardan hiç bahsetmiyor demek değil. Aslında tarih öncesi devirle ilgili çok fazla gizem var ve bizim elimizde de yapboz parçası gibi çok az belge var.

Yazarın yaptığı ise tüm o belgeler ışığında ( Hitit kitabında olduğu gibi) kendi mantıklı çıkarımlarını yaparak sebepleri aramak oldu. Açıkçası oldukça ilginç bir dönem olduğunu söylemem gerekir ama kitapta anlatılanlar Anadolu-Akdeniz- Mezopotamya bölgesi ile sınırlı elbet. O zamanlar da oldukça küresel bir dünya olduğu çıkarımını yapmak mümkün görünüyor; ticaret ve politik ağlar oldukça sıkı örülmüşe benziyor ( ben öyle anladım en azından) hatta krallar arasındaki ilişki oldukça hoşuma gitti. Deniz Kavimleri olduğu (yahut başka bilinmeyen) düşman saldırıları karşısında birbirinden yardım isteyen hatta tavsiye alan/veren hükümdarların ilişkisi nedense kafamda sıcak bir ilişki canlandırdı. Elbet bu sizi yanıltmamalı, neticede bunlar her daim kendi ülkesinin çıkarlarına öncelik veren insanlar. Hitit kitabında da zaten büyük kral kardeşliği gibi bir şeyden bahsedilmişti, bu ilişki ağı da biraz bundan kaynaklı.

Deniz Kavimlerine tekrar dönersek kökenleri tam bir muamma. Onlar hakkında net bilgi veren sadece Mısır kaynakları; birden fazla kavmin bir araya gelmesi ile oluşan bir çeşit göçmen halklar gibi görünüyor. Kavimlerine verilen isimlerden yazar(ve diğer araştırmacılar), o dönem bilinen bazı halklarla bağlantı kurmaya çalışmış ama bunlar tamamen isim yakıştırmasından başka bir şey değil, ikna edicilikten çok uzak. Bu sebeple hala gizemini koruyorlar. Muhtemelen iklim değişikliğinin tetiklediği bir çeşit kavimler göçü olmuş zira o dönemde iklim değişimi de oldu. Günün sonunda depremler, saldırılar, çöken sistem gibi birçok sebebin birleşimi, zaten küresel olarak birbirine de bağlı olan bu krallıkların arka arkaya çökmesine neden olmuşa benziyor ama bu da kesin değil fakat hem yazarın hem de okurken edindiğim kendi izlenimim bu oldu. Zira bahsedilen olası sebeplerin hiçbiri tek başına buna sebep verebilecek etkiye sahip değil ama hepsi ve bilinmeyen başka sebeplerle birleşince, gayet mümkün görünmekte. İşin ironik yanı ise okurken günümüzle de örtüşen bazı noktalar göreceksiniz ve "eyvah, tekerrür ediyor galiba," diyeceksiniz. Ben "s*çtık" dedim hani. ldnasndas

Kitap güzel, okurken hap gibi bilgileri yutmayın. Neticede yazar, kendi çıkarımını yapmış, size kendi fikrini dayatmasına izin vermeyin. Bu tür şeyler için çapraz okuma her zaman faydalıdır, diğer araştırmacılar ne diyor ve neye dayandırıyor... bunları da bilmek isterim. Bu arada kitap birçok ödül almış, kıymet verilen bir eserdir. Niyet edenlere şimdiden keyifli okumalar dilerim.






Hititler: Anadolu Savaşçıları

 


KÜNYE

Yazar: Trevor Bryce

Yayınevi: Kronik Kitap

Yayın Yılı: 2021

Sayfa Sayısı: 320

TANITIM BÜLTENİNDEN

Hititler, Geç Tunç Çağı’nda Antik Yakındoğu’nun en büyük askeri gücü hâline nasıl geldiler? Düşmanları karşısındaki zaafları nelerdi? Anayurtları olan ve denizlerle bağlantısı bulunmayan Anadolu’nun ırmaklarının seyrüsefere imkân tanımayışı karşısında ne tür önlemler almışlardı? Nüfuslarının azlığıyla ve kimi zaman ülkelerini kasıp kavuran salgın hastalıklarla nasıl mücadele ediyorlardı? Bu antik imparatorluğun yükselişinin ve parlak başarılarının arkasında hangi güçler yatıyordu? 

Antik dünyanın, tarihi üç bin yıldan fazla bir süredir kayıtlardan silinmiş olan ve en gizemli uygarlıklarından biri olarak gösterilen Hititleri olabildiğince canlı ve alışılmadık bir üslupla kaleme alan Trevor Bryce, hem Hitit savaşçılarını hem de Hititlerin toplumsal, dinî ve siyasî kültürünü açığa çıkarıyor. Çok sayıda soruya yeni çözümler öneren Bryce, bir yandan Kadeş Muharebesi’nde (MÖ 1274) II. Ramses’i neredeyse bozguna uğratmayı başaran Hititlerin savaş arabalarını nasıl ustalıkla kullandıkları konusundaki sır perdesini ortadan kaldırırken, diğer yandan kendilerini panteonlarındaki ibadetlerine adayışlarını masalsı bir dille anlatıyor. Yüzyıllar boyunca otoritelerini pekiştirmelerini sağlayan yeni bir diplomatik sistemi nasıl dahice idare ettiklerini detaylı biçimde okuyucuya sunuyor. 

Hititlerin askerlikteki ustalıkları dışında üzerinde durulması gereken birçok sıra dışı konuya dikkat çeken elinizdeki eserle birlikte Hititlerin dünyasındaki festivallere, inşa ettikleri tapınak ve saraylara konuk olacak; geleneklerini, batıl inançlarını ve işledikleri suçları öğrenecek, kraldan köleye uzanan toplumsal hiyerarşilerini keşfedecek, antik dönem evlilikleri gibi pek çok ilginç konuda bilgi sahibi olacaksınız.

“Hititler: Anadolu Savaşçıları”, okuyucuyu destansı ihtişamla günlük yaşamın mahremiyeti arasında yolculuğa çıkaran, haritalarla ve resimlerle donatılmış bir tarih ve kültür başyapıtı…


Arkadaşım Meryem’e göndermek için aldığım ama ilgimi çekince üstüne çöküp ona yenisini alıp gönderdiğim #kitap.


Genel olarak kitap, Hitit tarihinin bir özeti sayılır. Buna ek olarak kaynakların yetersizliğinden kaynaklı olarak bilinmeyen kısımlar üzerinde biraz beyin jimnastiği yaptığı; bazı noktaların roman havasıyla kafadan canlandırıcı bir betimlemeyle anlatıldığı hoş bir tarih kitabı ama bazı yorum ve açıklamalarına oldukça şüpheyle yaklaştığımı söylemem gerekir, abartılı olabileceğini düşündüğüm noktalar da var. Dahası “kaynak eksikliği” noktasında yapılan yorumların bazısı büyük olasılıkla” cümlesi altında kuruluyor ve bu sebeple okurken bunların keskinlik olmadığını kafamızın bir köşesinde hatırlamak gerekir.

Doğrusu Hitit tarihini okumak eğlenceliydi, kafamda kurgu için güzel bir kaynak oldu. Kaynakların yetersizliği noktasında bazı yönlerinin karanlık kalması üzücü olmuş, özellikle de yok oluşunun sebebinin tam belli olmaması. Tunç Çağı sonlarında bilinmeyen bir Deniz Kavimleri saldırısından bahsediliyor, Mısır dahil her yeri yakıp yıkmışlar.

Bir cuma günü öğlen iklim tarihi belgeselinde bunlardan bahsetmişlerdi, daha önce de bununla ilgili bir kitap aldım. Sonraki okumak istediğim Doğu Akdeniz medeniyetlerinin çöküşüne sebep gibi görünen bu bilinmeyen Deniz Kavmine (iklimin de (?)) ek olarak başka hangi şeylerin sebep olduğunu sorguluyor. O da artık başka kitap yorumuna inşallah.

Hitit kitabını alıp okumanızı da kesinlikle tavsiye ederim.



 

12 Kasım 2022 Cumartesi | By: YeniAy M.

Beni Seç Serisi "Beni Seç, Elit, Sonsuza Dek" Kitap Yorumları


KÜNYE

Yazar: Kiera Cass

Yayınevi: Dex Kitap

Yayın Yılı: İlk iki kitap 2013, Üçüncü Kitap 2014

Sayfa Sayısı: 304, 288, 292

TANITIM BÜLTENİNDEN

BENİ SEÇ

Bir prens nasıl tavlanır?

Illéa ülkesinde tüm genç kızlar doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilmez mücevherlere, göz alıcı elbiselere ancak bu şekilde sahip olabilecekler. Bunun için tek bir şansları var: SEÇİM. Kıyasıya bir mücadeleyle geçen Seçim'i kazanmanıntek yolu Prens Maxon'ı kendine âşık etmek.

America içinse Seçim, bir kâbustan farksız. Bu yarışa girmeyi kabul ederse, kendisinden aşağı sınıftan olduğu için herkesten gizlediği aşkı Aspen'i arkasında bırakmak zorunda kalacak. Öte yandan bu, ailesinin tek kurtuluş şansı.

America saraya adım atar atmaz, kendini esrarengiz bir dünyanın içinde bulacak. Saray hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmayacak.

35 kızın katıldığı vahşi bir yarış nasıl kazanılır?

ELİT

Sarayda 6 kız... Savaş kızışıyor. "Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Aspen’in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Maxon’ın haftanın ilk günlerinde verdiği şifreli sözü düşündüm... Gözlerimi yumdum ve kendimi yokladım. Bunu gerçekten yapabilir miydim? Illéa’nın yeni prensesi olabilir miydim?" Saraya 35 kız girmişti, şimdi 6 kız var. Ve artık Elitler Prens Maxon’ın aşkını kazanmaya çok daha kararlı. Zaman America’nın aleyhine işliyor. Biran önce karar vermeli. Çocukluğundan beri birlikte gelecek hayalleri kurduğu Muhafız Aspen mi? Yoksa nefes kesici romantizmiyle başını döndüren Prens Maxon mı? Kimi seçerse seçsin, aklı diğerinde kalacak. Ve Asi Kuzeyliler bu peri masalının mutlu sona ulaşmaması için ellerinden geleni yapacak.

SONSUZA DEK

Seçim, America’nın hayatını tamamıyla değiştirmişti.


Illéa’nın prensesi olmak için yarışmaya katıldığından beri, ilk aşkı Aspen’e hissettikleri ve Prens Maxon’a karşı gün geçtikçe artan ilgisi arasında kalmıştı.

Şimdi America için gerçekten de karar verme zamanı.
Savunduğu doğrular için mücadele zamanı.
İstediği gelecek için savaşma zamanı.
Sonsuza dek seveceği erkeği seçme zamanı.


Yayınlandığı tüm ülkelerde çok satanlar listesine hızlı bir giriş yapan Sonsuza Dek, Beni Seç ve Elit’ten sonra Seçim serisinin üçüncü kitabı. Uzun süredir serinin hayranları tarafından beklenen Sonsuza Dek’te Kiera Cass distopik fantazyayı peri masalıyla birleştiriyor ve unutulmaz bir ihanete imza atıyor.


BENİ SEÇ YORUMU:

Sonunda bir #roman serisine başladım. #Selection (Seçim) serisinin ilk kitabı olan #BeniSeç fütüristki bir gelecekte Amerika kıtsında kurulmuş küçük bir ülkede yaşayan America isimli bir kızın, ülkenin prensine eş seçimi için yapılan bir yarışmaya katılması ile başlıyor. Ülke genelinde seçilmiş 35 kız, prensi kendine aşık etmek için çabalıyor.

#Spoiler İşin özünde bizim kızımız istemeye istemeye yarışmaya katılıyor, sevdiği oğlan kendisinden ayrıldığı ve ailesinin paraya ihtiyacı olduğu için… Aslında bu konuda prense de oldukça açık sözlü davranır ama elbette prens, zamanla kıza aşık olur. Bizim ki de eski aşkı ile prens arasında kalıyor ve ona hisler beslese de pek farkına varamıyor. Tüm bunlara ek olarak bir de ülkenin kuzeyli ve güneyli isyancılarıyla uğraşmak zorundalar.

Belki bu şekilde anlatınca basit bir konusu varmış gibi görünebilir, çok aksiyonlu da değil ama bence yazar, kurguyu sırıtmadan, oturaklı yazmış. Çok ahım şahım bir kitap değil ama bence okurken zevk alabileceğiniz, size hoş zamanlar geçirtecek bir hikaye.

ELİT YORUMU:

Kızların sayısı artık 6’ya inmiştir ve mücadele biraz daha kızışmış gözükse de aslında kızışan tek şey America’nın Prens Maxon ve ilk aşkı Aspen ile olan gel gitleri olmuştur. Gerçi haksızlık etmeyelim America’ya Kriss isminde bir rakip de çıktı. Kızımız beni resmen hasta etti; iki erkek arasında gelip gitmeleri, Maxon ile olan iletişimsizliği ve hemen sonuca atlamaları, bir türlü kime ne hissettiğini anlayamaması… ağız burun dalasınız gelebilir. Gerçi Maxon da bence çok farklı hareket etmiyor, bu açıdan bakarsak tencere kapak olmuşlar. Diğer yandan evren /ülke hakkında biraz daha bilgi edindik; bazı yönlerden 1984 romanı gibi. Tarihi maniple noktasında ondan esinlenmiş olabilir, prenses seçmeleri de zaten biraz pamuk prenses masalından ilham gibi. Bu arada kralın aslında ne kadar despot ve pislik olduğunu görüyoruz, kıza karşı tutumu iyice kötüleşiyor ama oğluna karşı tutumu daha kötü.


Genel olarak hikaye çok güçlü bir kurgu örneği olmasa da ilki gibi hoş zaman geçirmeyi biliyor.


SONUZA DEK YORUMU:

#Selection serisinin son cildi #SonsuzaDek kitabı ile karşınızdayım. Elit biter bitmez buna başladım ve ertesi gün bitti. Kabul etmem gerekir ki akıcı bir dili var ve okurken genelde sıkmıyor. Gerçi America’nın aşk üçgeni artık gına getiriyor ama bu son kitapta bunu daha az hissediyoruz gibi. Asiler meselesi birçok yönden açıklığa kavuşuyor ve ikilinin ilişkisi nihayete eriyor, gerçi son anda Aspen olayı (tahmin ettiğim gibi) saatli bomba gibi patladı. Gerçi ben oğlanın önceden anlamış olmasını bekliyordum ama anlamamış tam olarak. 🤷🏻‍♀️


Şimdi gömelim!


Son kitapta bazı şeyler kanımca biraz fazla oldu bittiye geldi, özellikle de son bölümler için söylüyorum. Yani biraz daha zamana yayarak daha ince işlenmeliydi, bazı duygu vuruşları eksik ya da anlamsız geldi hatta son kısımda (#spoiler) ölenlerin kimisi için bir şey söylenmedi bile ve bazı karakterlerin hikayesi nasıl sonlandı bilmiyoruz bile. Yani bazı şeyler anlamsızdı. Bir an önce bitireyim demiş gibi yazar. Hiç yazmayın böyle bir psikolojide iseniz, daha iyi. Bununla beraber #dexyayınları çeviri konusunda gerçekten kötü bir iş çıkarmış, en önemlisi son bölümde; serinin genelinde “yaptık ettik” şeklinde geçmiş/geniş zaman dili benimsenirken kapanış bölümü şimdiki zamandı “geliyor, gidiyor, oturuyor, ona söylüyor” Böyle bir roman dili yok yav! Çevirmen mi değiştirdiler son kısımda ne oldu, anlamadım. Yakışmadı yayınevinin imajına.

Fiyatlar (sitelere göre değişim gösterir.)

Beni Seç: 62,30 lira

Elit: 29,40 lira

Sonsuza Dek: (Satış şu an yok)


Buz ve Ateşin Dünyası

 


KÜNYE

Yazar  George R. R. Martin , Linda Antonsson , Elio M. Garcia Jr
Yayıncı: Akılçelen Kitaplar
Sayfa344
Baskı Yılı: 2017 (1. Basım)
TANITIM BÜLTENİ
Geçmişin bir girizgah olduğunu farz edersek, George R.R. Martin'in başyapıtı, son zamanların en özgün ve en keyifli fantastik destanı olan Buz ve Ateşin Şarkısı'nın epey sağlam bir girizgaha ihtiyaç duyacağında hemfikir oluruz. İşte o girizgah, Buz ve Ateşin Dünyası ile geliyor.

Baştan sona rengarenk çizimlerle donatılmış bu kitap, Yedi Krallık'ın tarihini kapsamlı bir şekilde anlatıp Buz ve Ateşin Şarkısı ve son dönemlerin en popüler dizisi Taht Oyunları'nda yaşanan olayların habercisi olan epik savaşlar, amansız rekabetler ve cüretkar isyanlarla ilgili tüm detayları gözler önüne seriyor. Bu kapsamlı tarihçe, George R.R. Martin'in ünlü web sitesi Westeros.org'un kurucuları ve belki de bu dünyayı vizyoner yaratıcısı kadar tanıyan yegane kişiler olan Elio M. Garcia Jr. ve Linda Antonsson ile yıllar süren işbirliği sayesinde gerçekleşti.

Septonların, büyücülerin ve ozanların nesilden nesile aktarılan halk hikayelerini, alimane görüşlerini ve bilgi birikimini Buz ve Ateşin Dünyası'nın sayfalarında bulacaksınız. Buz ve Ateşin Dünyası, Karanlık Çağ'dan Kahramanlar Çağı'na, İlk İnsanlar'ın gelişinden Fatih Aegon'un tarih sahnesine çıkışına, Aegon'un Demir Taht'ı hazırladığı günden Deli Kral II. Aerys Targaryen'a uzanan, dolayısıyla "günümüzde" Starklar, Lannisterlar, Baratheonlar ve Targaryenlar arasındaki çekişmeleri şekillendiren tüm olaylara dair kayıtları içeren kapsamlı bir tarihçedir. George R. R. Martin'in şaşırtıcı bir titizlikle detaylandırdığı bu evreni ve bu evrende yaşananları tam anlamıyla kavramanıza imkan tanıyacak olan Buz ve Ateşin Dünyası, kalemin kılıçtan keskin olduğunu size de ispatlayacak. 


Arkadaşımdan ödünç almıştım; 1,5 senemi aldı bitirmek. :)

Bu kitap #GRRM’in #BuzVeAteşinŞarkısı serisinin yani #GameOfThrones dizisinin evreninin tarihi anlatmak için hazırlanmış. Westeros ve Essos bölgelerinin tarihini ve yakın zamanda yaşanmışlıkları anlatarak evrenin geçmişini bize tanıtıyor. Bir iki şey belki güncel seriye etki edebilir. Misal Demir Adalardaki iptal edilen kral şurası örneği; Euron’un seçildiği kral şurasının iptali için örnek teşkil edecek kanımca.

Kitapta Valyria ve Uzun Gece kısımları da var kısaca. Westeros için İlk İnsanlar döneminden başlayıp, Andal istilasına geçilerek ilerlemiş yazarlar. Yalnız Vadi tarihini doğrudan Andal istilasından başlatmış, İlk İnsan çağından bahsedilmemiş, neden bilmiyorum. Bu bence eksidir. En ilgimi çekenler Kuzey ve Demir Adalar gibi bölgeler elbette, Stark hayranı olunca buralara ilgi duymamak mümkün değil. Kitapta ayrıca Targaryen Hanesinin son 300 senesinin özeti de mevcut, İsyan ile dönem bitiyor.

Essos için Özgür Şehirler ilgi çekici idi ama kalanı çok ilgimi çekmedi. Daha çok Braavos ilgimi çekti burada. Zaten bu kitap asoiaf hayranı da olsanız bence herkese hitap etmiyor, tamamen ilgi alanınızla ilgili bir durum. Bazı hayranlar için Essos daha ilgi çekici misal ama hayranlar genelde Dany’nin Essos maceralarından bıkmıştır. 😝

Eğer ASOIAF evrenini seviyorsanız ve tarihini merak ediyorsanız, kitabı alabilirsiniz. An itibariyle baskısı tükenmiş durumda ama yakında 4. baskı gelir, diye düşünmekteyim. İnternette 100 küsur üstünde bir fiyatı var, bilginize.






31 Aralık 2019 Salı | By: YeniAy M.

Yalancı Pollyana

KÜNYE

Yazar: Duygu Songül Kahraman
Yayıncı: Arsine Yayınları
Sayfa: 80
Baskı Yılı: 2019 - 2. Baskı

TANITIM BÜLTENİ

“Merhaba, nasılsın?” gibi iki klasik sözcükten sonra sevdiği adam birden bire hakaret etmeye başladı. Omuzlarından tutup gözlerinin içine bakarak acımasızca "Eziksin Sevda dedi, çok çirkinsin. Söylesene ben seni nasıl sevebilirim. Hem de çok kötüsün. Beni sevdiğim kadından nasıl ayırmaya çalışırsın.” Bir sürü şey anlattı adam. Sürekli bağırıyordu, kulakları duymuyordu artık Sevda'nın. Ayakları kendini taşımıyor ve yer kayıyordu sanki. Tek anladığı ise onu bir ömür kaybettiydi. Sevda ezik de değildi, çirkinde. Aksine kendine güveni olan oldukça güzel giyinen hoş bir bayandı. Peki, ne diye onu oyalamıştı. Madem istemiyordu bunca zaman niye kendisini kandırmış ve sanki onunla mutlu gibi davranmıştı. Tüm kabahat kendisinin olamazdı. Ben mutlu değilsem o da olamayacaktı işte. İntihar etmeye karar verdi, sevdiği adam yoktu artık. O da tıpkı kendisi gibi intihar mektubunu okuduğun da pişman olacak ve sevdiği kadınla mutlu olamayacaktı, hem işini de kaybedecek, bulunduğu konumdan da olacaktı. Belki hapse bile girebilirdi. Vicdanı onu rahat asla bırakmazdı. İntikamını intihar ederek almaya karar verdi. Son anda eline baktığında elinde kırmızı kaplı 2. Balkan Harbi yazan bir kitap duruyordu...

Duygu Songül Kahraman ilk olarak şiirleri ile okuyucu karşısına çıkmıştı. Antroloji 1-2 kitaplarında, diğer şairlerle beraber, şiir sevenler için güzel bir eser meydana getirmişti. 


Duygu Hanım şimdi de karşımıza tamamen kendi katkısı olan bir kitapla çıkıyor. Aslında bu seferki kitap -bence- daha önemli çünkü hayatından bir kesit sunuyor. Yaşadığı hastalığın onda yarattığı olumsuz psikoloji ve düşünceler eşliğinde başlayan bu süreç; umudun ve yaşama sevincin yok olduğu küçük dünyasında yeniden yeşermesini ve olumsuz her şeye inat ama en çok da kendisine inat, dimdik durmayı ve yaşamayı seçişini anlatıyor. Böyle bir sabırla (yani mücadeleyle) yoluna devam ettiği için de Allah, ona ödülü vermiş çok şükür.

"Kurban rolü oynamayı bırakın."

Okurken bu cümle çok hoşuma gittiği için özellikle çizdim ve kalp çizdim. Sanırım bu cümle birden fazla şey anlatıyor. En önce "kendine acımaktan vazgeç!" diyor çünkü kendine acır isen kendi gücünü kendini tüketirsin ve sonunda hiç umudun kalmaz ve ayrıca "başına geleni kabul et" de diyor zira ne yaşarsanız yaşayın kabullenmek her şeyin başı. Kabullendiğiniz zaman rahatlıyorsunuz ve işte o zaman korkularınızdan sıyrılıp savaşmak için zihniniz dinç ve uyanık oluyor. Bu yüzden Duygu Hanım'ın da söylediği gibi ne yaşarsanız yaşayın "kurban rolü oynamayı bırakın" çünkü siz ne ilksiniz ne de son olacaksın; hiçbir şey size has değil ve diğer herkes gibi siz de, Allah'ın izni ve yardımıyla, bununla baş edip, atlatabilirsiniz.

Kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap. Her insanın hayat tecrübesi önemlidir... bilhassa kendi içinde yaptığı savaşlar. Duygu Hanım gönülden geçen duygu ve düşüncelerini bize aktarmış. Kendisine bu değerli eser için teşekkür ederim, almasını bilene çok şey verir diye düşünüyorum. Sevgi ve sağlıcakla kalın.

(Bu arada yazarın, yaşadıklarını okurken resmen içimde hissettim. Bilmiyorum, belki bu aralar çok hassasım, duygudaşlık yapıyorum... :) )

Kitabı satın almak isterseniz; Kitap Yurdu sitesinden temin edebilirsiniz. 
5 Nisan 2019 Cuma | By: YeniAy M.

Lanetliler Kraliçesi


Vampir Günlükleri Serisi

KÜNYE
Yazar  Anne Rice
Yayıncı: Turkuvaz Kitap
Sayfa584
Baskı Yılı: 2010
TANITIM BÜLTENİ

Vampir edebiyatının en ünlü yazarı Anne Rice’ın Vampir Günlükleri serisinin üçüncü kitabı, Lanetliler Kraliçesi. Tüm zamanların en çok okunan ve vampir edebiyatında yeni bir çığır açan dizisi, okurlarını soluk soluğa okunacak yeni bir serüvene davet ediyor.
Sinemaya da uyarlanan Lanetliler Kraliçesi’nde, altı bin yıllık suskunluğunu bozan, dünya üzerindeki bütün vampirlerin annesi ve lanetliler kraliçesi Akasha, uykusundan uyanıyor ve tüm lanetini serbest bırakıyor.
Ölümsüzlerin en yeteneklisi, en dayanılmazı olan Vampir Lestat’ın konserinde bazı vampirler yanmaya başlıyor ve nedeni bir türlü anlaşılamıyor.
Kraliçe Akasha’nın korkunç bir planı var. Lestat da bu planın bir parçası. İnsanlığın mı yoksa vampirlerin mi sonu geliyor?..
“Kötülük, gizem, şiddet ve erotizmin sınırlarında dolaşan bir şehvetle dopdolu.”


Publishers Weekly
Vampir Lestat kitabının son halkası. İlk kitap ise Vampirle Görüşme ki ben daha okumadım. Bunu da kaç sene sonra 2. el olarak bulup okudum çünkü yayınevi kapanmış. Millet 1. kitaptan başlar ben ortadan başlayıp, sonuncuyu okudum ve belki kafam eserse daha sonra 1. kitabı da okurum, Allah bilir artık.

Kafadan söyleyeyim kitabın tanıtım yazısında "erotizm sınırlarında dolaşan bir şehvetle dopdolu" falan diyor ama kanmayın, yok öyle bir şey. Bunların(vampirlerin) yegane şehvet ve erotizm anlayışı kan ve öpücük ile sınırlı, ölü oldukları için Anne Rice'in vampirlerinde insanlar gibi malum işlev çalışmıyor. :D

Önce öveyim sonra gömeyim romana. Anne Rice vampir edebiyatının en önemli ve ünlü yazarlarından biridir, öyle ki ünlü serisi filmlere bile çevrilmiştir; elbette kitaplardan biraz fazla farklı bir şekilde. Kitap boyunca tüm vampirlerin duygu, düşünce ve içinde bulundukları ruh hallerini gayet net ve güzel bir şekilde yansıtmayı başarmış. Okurken genelde zevk aldım ama elbet bazı kısımlar sıkmadı değil. O kısma sonra geleceğim. Bu kitapta sonunda Akasha ve Enkil'ın hikayelerini öğrenebiliyoruz, nasıl vampir oldular ve Akasha neyin peşinde vb. ne varsa en ince ayrıntısına kadar anlatılıyor, kafanızda soru işareti kalmaz. Yani kitap bittiğinde ciddi bir son olmuş diyebilirim. Tatmin olursunuz.

Evet, övme kısmı buraya kadardı. Şimdi gömmeye geldi sıra. İlk kitabını okuduğum zaman varoluşçu felsefesi bıktı, gına getirdi demiştim ama beterin beteri varmış; bu sefer bu felsefenin yerine iyi-kötü; din-inanç olayına kafayı takmış yazar ve yazmış da yazmış ama öyle böyle yazma değil, böyle baygınlık geliyor artık, yeter ya! diyorsunuz. Çok uzatmış, bu kadın ayar bilmiyor, bir başladı mı sanki kendisi öğretmen biz de öğrenciyiz, bize ders anlatıyor gibi yazıyor. Haliyle bir şeyi "dikta" etme meselesinin canlı örneğini görüyoruz ki işinde usta bir yazar asla bu şekilde yapmaz bu iş; portakalda vitamin misali yapması gerekirken bu teyzemiz gözümüze sokmuş, görmek istemeseniz de görüyor; duymak istemeseniz de duyuyorsunuz. Hele ki Akasha ile girilen o "ikna" sahneleri... Aslında neredeyse tüm kitap boyunca bu konuşmalar ve tartışmalar var, kitap bunlardan ibaret desek yeridir. Vampir Lestat kitabında Jesse nerede? derken şimdi bu kızı niye eklemiş ki? diye soruyorum. Kitapta hiçbir etkili-etkisiz rolü yok, numunelik var kız. Filmde Jesse-Lestat aşkı falan yok burada, sıfır. Çok pis hayal kırıklığı. Ayrıca zırt pırt ağlayan bir Lestat var karşımızda, ne kadar itici ya. Amma da sulu gözmüş haberimiz yokmuş. Bir çok karakterin gözünden anlatılıyor hikaye, asoiaf serisinden buna alışkınım aslında ama öyle bir anlatmış ki zaman kavramını biraz yitirir gibi oluyorsunuz, kafa biraz karışabiliyor.

Özetle bana göre pek de başarılı bir kitap denemez, yani yazarın imajına yakışan bir iş değil; yine de zaman geçirmek adına çok fazla sıkılmadan, bir hafta içerisinde okudum bitti. Bu olumsuzluklar yüzünden ilk kitabı yakın zamanda alma düşüncem yok. :)



17 Mart 2019 Pazar | By: YeniAy M.

Ruhlar Üçlemesi "Gece'nin Gölgesi'


KÜNYE
Yazar  Deborah Harkness
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Sayfa672
Baskı Yılı: 2014
TANITIM BÜLTENİ

Tarih ile büyünün zengin dünyasında kök salan aşk hikâyesi, geçmiş ve tutkuyla örülmüş bir masala sürükleniyor. Düğüm yavaş yavaş çözülüyor…Her şey Cadıların Keşfi'yle başladı… Güçlü bir cadı ailesinden gelen tarihçi Diana Bishop ile vampir Matthew Clairmont, canlıları birbirinden ayıran doğa yasalarını bozmuştur. Diana, Bodleian Kütüphanesi'nde gizemli bir el yazması keşfettikten sonra Matthew'la kaderlerini birbirine bağlayan olaylar zincirini tetiklediği için cadı, iblis, vampir ve insanların bir arada yaşamasını sağlayan hassas bağ tehdit altına girmiştir.
Güvenli bir yer arayan Diana ile Matthew zamanda geri giderek 1590 Londra'sına yolculuk ederler. Ancak kısa süre içinde geçmişin aslında güvenli bir sığınak olmadığını anlarlar. Bir şair ve Kraliçe'nin casusu olarak eski kimliğine geri dönen vampir, Gece Okulu adındaki, radikal grupla tekrar bir araya gelir. Aralarında oyun yazarı Christopher Marlowe ve matematikçi Thomas Harriot'ın da olduğu bu toplulukta kural tanımaz iblisler ve dönemin yaratıcı zihinleri vardır.Matthew ile Diana, Ashmole 782 el yazmasını ve genç kadına olağanüstü güçlerini nasıl kontrol edeceğini öğretecek olan cadıyı bulmak için birlikte Tudor Londra'sının altını üstüne getireceklerdir.
 İki ayı geçkin zamandır yeni yorum hazırlamadım, biraz tembelliğin dibine düştüğümü itiraf ediyorum ama bu, kitap okumadığım manasına gelmiyor. Sadece yorumları yazmadığım manasına geliyor ama merak etmeyin, bu kitapla birlikte en az iki üç kitap yorumu daha gelecek arka arkaya inşallah.

İlk kitabından sonra ikinci kitabı da güzel bir başlangıç yapmış diyebilirim. Yazar, her zamanki güzel anlatımı ve akıcılığı ile ilerlemiş. Bizimkiler 1. Elizabeth'in ihtiyarlık döneminin İngiltere'sine gidiyor ve kendisi dahil bir hükümdarla daha tanışma fırsatı buluyoruz ki kendisi kendini Macaristan İmparatoru olarak da anan kral Rudolf. Biri şu adama o dönem Macaristan'ın Osmanlı toprağı olduğunu hatırlatsın. :D

Avrupa krallıklar tarihine pek vakıf değilim o yüzden yazar, o karakterleri vs. ne kadar iyi yansıtmış bilemem ama okurken kendimi o dönemlerde hissettiğim bir gerçek. Yer yer yazarın -ilk kitapta olduğu gibi- olaylara, tarihe Avrupa merkezci çarpık bakış açısıyla baktığını sezinlemeye devam ediyoruz aslında, bu bence serinin en büyük kusuru. Diğer yandan Matt'in tarihteki neredeyse tüm ünlü karanlık tiplerin ta kendisi olması da bilemiyorum; karaktere haddinden fazla harikalık katmak olmuyor mu acaba? Elbette bu kadar yaşlı ve gündemlere bu kadar ilgili bir vampirin her taşın altından çıkması çok şaşırtıcı olmasa gerek ama bilemiyorum, az biraz abartılmış gibime geliyor.

Diğer yandan Matt'in babasıyla da tanışıyoruz elbette ve söylemem gerek, kendisine bayıldım. Keşke ölmüş olmasaymış diyorum ama bir umut, belki 3. kitapta hortlayacağı tutar, bunu da okuyunca göreceğim artık inşallah.

Kitap boyunca sadece 1500'lerin Avrupa'sını görmüyoruz elbette birkaç kere kısa aralıklarla günümüze gelip, ailenin neler yaptığını da görüyoruz ama o kadar parça parça ki tam olarak ne işler karıştırıp, neler döndüğünü anlamakta biraz zorlanıyoruz. Hele ki ikili sonunda döndüklerinde yaşanmış olan bir olayın ardındaki kaybı anlamaktan zorlanmak elde değil. Diana'nın üvey vampir oğlanın bir insan manitası yapması ama ilk tanıştıkları an dışında hiçbir şey gösterilmeden oldu bittiye getirilmiş olması gibi şeyler hep 2. kitabın eksisi olarak kalıyor. İkili arasındaki gereksiz gerginlik kısımları da azıcık sıkmış olabilir.

Diana ikinci kitapta güçlerine dair daha çok öğreniyor ve biraz daha hakimiyet kuruyor, ayrıca sonunda büyülü bir hayvanı da oluyor. Eh, vakti gelmişti yavrucum. Genel olarak beğendiğim, güzel vakit geçirdiğim bir kitap oldu. Üçüncü kitapla görüşmek dileği ile Allahaısmarladık.


9 Ocak 2019 Çarşamba | By: YeniAy M.

Buz Ejderhası - GRRM


KÜNYE

Yazar: GRRM
Yayıncı: Epsilon Yayınları
Sayfa: 120
Baskı Yılı: 2018 

TANITIM BÜLTENİ

Küçük ve cesur bir kız olan Adara buz ejderhasını ilk kez ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu. Sanki ejderha hep orada, hep onun hayatındaydı. Diğer çocuklar soğuktan kaçarken Adara karda oynar, buz ejderhasını uzaktan izlerdi.
Soğuktan korkmuyordu.

Kış çocuğuydu o, atalarının bile hayatlarında gördükleri en korkunç kışta doğmuştu.
Dört yaşındayken ejderhaya dokunabildi.

Beş yaşındayken onun geniş, soğuk sırtına ilk defa bindi. Sonra, yedi yaşına bastığında, sakin bir yaz günü, kuzeyden gelen ateş ejderhaları Adara’nın yaşadığı huzurlu çiftliğe saldırdı. Burayı sadece bir kış çocuğu ve onu seven buz ejderhası koruyabilirdi.
Filme de uyarlanacak olan BUZ EJDERHASI, kaçırılmayacak, arşivlik bir eser.

GRRM'in Buz ve Ateşin Şarkısı (Game Of Thrones) serisini bilmeyen varsa, fantastik tür sevenler için söylemem gerekir ki çok şey kaybetmiştir. Tolkien gibi Asoiaf da kesinlikle okunması gereken baş yapıtlardan biridir çünkü yazım tekniği ve kurgudaki deha insana şapka çıkartacak cinsten.

Buz Ejderhası da GRRM'in asoiaf yok iken peydah ettiği bir çocuk masalı (gariptir ki Hobbit de Tolkien'in masalıydı.) ama bence yetişkinlerin dahi okuyabileceği türden bir masal, şahsen kısa olmasına rağmen gayet beğendim. Kitabın ciltli olması ve içeriğindeki çizimler de çok başarılı ve güzel, kütüphaneye eklenecek cinsten ama dediğim gibi oldukça kısa bir masal aslında, yarım saate biter. İnsan ister istemez keşfe biraz daha uzatsaymış diyor, tek eksi yanı bu bence. Çünkü yayınevleri kısalığı kapamak için çizim ve ciltleme ile albenili hale getirmiş ve yedirmiş de yani, yiyorsunuz. :D

Kısacası akşam uyumadan önce çocuğunuza/yeğenlerinize okuyabileceğini bir masal diye düşünüyorum. Bir çok asoiaf okuyucusu (ben buna dahilim) bu kitabın GoT evreni ile bağlantılı olduğuna inanıyor. Buz Ejderhası ve Buz ve Ateşin Şarkısı evreni ile ilgili benzerliklere Game Of Throne Türkiye forumunda yayımladığım yazıyla değindim, okumak isterseniz tarayıcınızdan "Buz Ejderhası Kitabı ve ASOIAF" yazarak da ulaşabilirsiniz.